PEYGAMBER EFENDİMİZE, HİCRET İZNİNİN VERİLMESİ
Kureyş müşrikleri, Resûli Ekrem Efendimizin vücudunu
ortadan kaldırmak için kat'î karar almışlardı ve bunun için faaliyetlerini
sürdürüyorlardı. Bu sırada Cenâbı Hakk, Sevgili Resulüne hicret emrini verdi.
Peygamber Efendimiz, Hz. Bekir'in evine her gün sabah
veya akşam vakitlerinde uğrardı. Fakat, hicret emrini aldığı gün, öğle vakti
sıcağında, âdeti olmadığı bir saatte başını sararak Hz. Ebû Bekir'in evine
vardı. Efendimizin geldiği haber verilence, Hz. Ebû Bekir şaşırdı ve,
"Vallahi, Resûlullah, bu saatte hiç gelmezdi. Bu gelişinde mutlaka bir iş
var!" diye konuştu. Sonra Efendimizi içeri alıp minderinin üzerine oturttu ve,
"Anam babam sana feda olsun yâ Resûlallah!.. Ne haber var?" diye sordu.
Peygamber Efendimiz, "Yüce Allah, bana Mekke'den çıkmaya
ve Medine'ye hicret etmeye izin verdi." buyurdu.
Hz. Ebû Bekir, merakla, "Senin refakatinle şereflenecek
miyim yâ Resûlallah?.." diye sordu.
Peygamber Efendimiz "Evet..." deyince, gönlüne sürür,
gözlerine sevinç gözyaşları doldu.
Hz. Âişe, "O güne kadar, bir insanın sevincinden
böylesine ağladığını görmemiştim!"388 diyerek, muhterem babasının o andaki
sevincini dile getirmek istemiştir.Resûli Ekrem ve Hz. Ebû Bekir, Medine'ye
kadar kendilerine kılavuzluk etmek üzere, henüz müşrik, fakat güvenilir,
sözünde durmasıyla tanınmış biri olan Abdullah b. Ureykit'le anlaştılar. İki
binit devesini kendisine teslim ettiler. Üç gece sonra Sevr Dağı eteğinde
buluşmak üzere sözleştiler.
Bundan sonra Peygamber Efendimiz, Hz. Ebû Bekir'in
yanından ayrılarak Hânei Sâadine döndü.389
Hz. Cebrail 'in İhbarı
Bu sırada vahiy meleği Cebrail (a.s.) gelip, Peygamber
Efendimize müşriklerin kararını bildirdi ve başvuracağı tedbiri de şöyle
açıkladı:
"Şimdiye kadar yattığın yatağında, bu gece yatma!"
Bunun üzerine Resûii Kibriya Efendimiz, Hz. Ali'yi
çağırdı ve, "Yatağımda bu gece yat, uyu! Şu yeşil, geniş aba hırkamı da
üzerine ört! Korkma, sana hiçbir zarar erişmeyecektir!" dedi.
Ayrıca, Hz. Ali'ye, kendisine teslim edilen emanetleri
sahiplerine verinceye kadar da Mekke'de kalmasını emretti.
Mekkeliler, "Muhammedû'1Emin" lâkabını verdikleri Resûli
Kibriya Efendimize, son derece güvenirler ve en kıymetli eşyalarını,
saklayamamaktan korktukları için ona teslim ederlerdi. Kureyş ileri
gelenlerinin, hakkında ölüm kararı aldıkları sırada da kendilerinde emanet
olarak birçok kıymetli eşya vardı. Ama o, bu karara rağmen, emanetlerin
sahiplerine verilmesini Hz. Ali'ye emretmekle, bir kere daha büyüklüğünü ve
emanete sadâkatini ortaya koyuyordu.
Peygamberimizin Evinin Kuşatılması
Plân gereği her kabileden seçilmiş eli kılıçlı 200'e
yakın müşrik, gecenin üçte biri geçince, Resûli Kibriya Efendimizin evinin
önünde toplandılar. İçlerinde Ebû Cehil, Ebû Leheb ve Ümeyye b. Halef gibi
azılıları ve elebaşıları da vardı. Katiller, gecenin geçmesini, aydınlığın
etrafı sarmasını ve Fahri Alem'in evinden çıkmasını bekliyorlardı. Zîra,
âdetlerine göre, bir adamı evinin içinde katletmek, korkaklığın en âdisi
sayılırdı!
Peygamberimizin Hânei Saadetinden Çıkması
Resûli Kibriya Efendimiz, eli kılıçlı katillerin Hânei
Saadetinin etrafını sardıkları sırada evinden çıktı. Yerden aldığı bir avuç
toprağı başlarına attı ve Yasin Sûresinin ilk sekiz âyetini okudu. Hiçbiri onu
görmedi ve içlerinden çıkıp gitti.
Bir müddet sonra yanlarına bir hemşehrileri uğradı;
"Burada ne bekleyip duruyorsunuz?" diye sordu.
"Muhammed'i bekliyoruz." dediklerinde, "Muhammed, sizin
başınıza toprak saçıp ve içinizden çıkıp gideli hayli vakit olmuş. Hele bir
kere üstünüze başınıza bakınız!" diyerek, gözü dönmüş katillerle âdeta alay
etti!
Birbirlerine baktılar. Üzerlerinin toz toprak içinde
kalmış olduğunu gördüler. Şaşırıp kaldılar. Derhâl Hânei Saadet'in içerisine
baktılar. İçeride birinin abaya sarınıp bürünerek yattığını görünce, "İşte,
Muhammed yatıyor!" diyerek beklemeye devam ettiler; tâ ortalık ağarıncaya
kadar!..
Sabahleyin Resûli Kibriya Efendimiz yerine Hz. Ali'nin
yataktan doğrulup kalktığını görünce, bütün bütün şaşırdılar ve, "Vallahi,
bize söylenen doğru imiş!" dediler.
Sonra da Hz. Ali'ye, "Muhammed nerede?" diye sordular.
Hz. Ali, "Bilmem!" diye cevap verince, hayrette kalıp ne
yapacaklarını şaşırdılar.
Cenâbı Hakk, bu münâsebetle indirdiği âyeti celîlede
şöyle buyurdu:
"Hani bir zamanlar o küfredenler, seni tutup bağlamaları,
ya seni öldürmeleri yahut seni (yurdundan zorla) çıkarmaları için sana tuzak
kuruyor(lar)dı. Onlar bu tuzağı kurarlarken Allah da onun karşılığını
yapıyordu. Allah, tuzak kuranlara mukabele edenlerin en hayırlısıdır."390
SEVR MAĞARASINA GİDİŞ
Hânei Saadetinden çıkan Resûli Ekrem Efendimiz, doğruca
Hz. Ebû Bekir'in evine vardı. Kendileri için acele sefer malzemesi hazırlandı
ve bir dağarcığa bir miktar azık kondu.
Sonra, Resûli Ekrem Efendimizle Hz. Ebû Bekir, evin
arkasındaki küçük kapıdan çıktılar ve Mekke'nin aşağısındaki, güneybatısına
düşen, şehre üç mil (takriben bir saat) uzaklıkta bulunan Sevr Dağına doğru
yol aldılar.
Hz. Ebû Bekir, Resûli Kibriya Efendimizin kâh önüne
geçerek yürüyor, kâh arkasında kalarak yol alıyordu. Efendimiz, "Yâ Ebû
Bekir!.. Niçin böyle yapıyorsunuz?" diye sordu.
Hz. Ebû Bekir, "Önünüzü arkanızı gözetlemek, sizi korumak
için yâ Resûlallah!.." diye cevap verdi.
Hz. Ebû Bekir 'i Yılanın Sokması
Cuma gecesi Sevr Mağarasına vardılar.
Mağara oldukça ıssızdı. Önce Hz. Ebû Bekir içeri girdi.
Yeri temizleyip düzeltti. Mağaradaki delikleri, izarını yırtarak tıkadı. İzan
yetmeyince, geriye kalan bir deliğe de ayağını dayadı. Sonra Fahri Âlem
Efendimizi içeriye davet etti.
Resûli Ekrem içeri girdi ve mübarek başını Sıddıkı
Ekber'in dizine dayayarak uyudu.
Az sonra, Hz. Ebû Bekir, deliğe dayadığı ayağında müthiş
bir acı hissetti. Yılan ısırması olduğunu anladı. Fakat, delikten ayağını
çekmedi. Hattâ, Kâinatın Efendisi uykudan uyanabilir diye yerinden bile
kımıldanmadı! Canı öylesine acıdı ki, gözlerinden ister istemez yaş aktı. Akan
gözyaşlarının birkaç damlası mübarek yüzlerine damlayınca Resûli Kibriya
Efendimiz uyandı ve, "Ne var yâ Ebû Bekir?.." diye sordu.
Sadâkat timsâli Hz. Ebû Bekir, "Yâ ResûlallahL Ayağımı
bir şey soktu. Ama mühim değil! Anam babam sana feda olsun!" diye cevap verdi.
Resûli Kibriya, yılanın soktuğu yeri mübarek tükrüğüyle
meshetti. Allah'ın lûtfuyla acı derhâl kayboldu ve Sıddıkı Ekber şifa buldu.
Örümceğin Ağ Germesi, Güvercinlerin Yuva Kurması
Sevr Mağarası
İbni Sa'd, Tabakat, c. 1, s. 228; Belâzurî, Ensab, c. 1,
s. 260; İbni Seyyid, Uyûnû'lEser, c. 1,s. 182.
O anda Allah'ın emriyle bir örümcek gelip mağaranın
ağzına ağını gerdi, bir çift güvercin ise gelip yuva kurdu.391 Bu hayvanlar,
Resûli Kibriya ve Hz. Ebû Bekir'i bütün Kureyş'e karşı korumak için
nöbettarlık etmeye başlıyorlardı!
Mekke 'nin Köşe Bucak Aranması
Resûli Kibriya Efendimizi Hânei Saadetinde bulamayan
müşrikler, fazlasıyla sıkılıp üzüldüler. Derhâl Mekke'nin her tarafını didik
didik aramaya koyuldular. Hz. Ebû Bekir'in evine vardılar. Onu da bulamayınca
büsbütün öfkelendiler.
Mekke'de Resûli Kibriya Efendimizi bulamayınca, bu sefer
tellal çağırttılar: "Muhammed'i veya Ebû Bekir'i bulup getirene veya öldürene
100 deve veririz!"
İçlerinde ne kadar hırsız, cânî ve gözü dönmüş var ise,
bu ilânı duyunca, kimi eline kılıç, kimi de sopalar alarak Mekke'nin dışına
çıktılar ve etrafta koşuşturmaya başladılar.
Arayıcılar, yanlarına Müdlic Oğullarından iki iz takib
edici de almışlardı. Resûli Ekrem Efendimizle Hz. Ebû Bekir'in izlerini
buldular. Takib ede ede gelip Sevr Dağının eteklerine dayandılar.
İzcilerden biri, "Vallahi," dedi, "onlar, şu mağaradan
ileri geçmemişlerdir! İz burada kesiliyor!"
İçlerinden bir kısmı, Ümeyye b. Halefle beraber mağaranın
ağzına kadar geldiler.
Hz. Ebû Bekir 'in Hüznü
Bu sırada Sevgili Peygamberimiz ile Hz. Ebû Bekir onları
görüyor, fakat müşrikler onları göremiyorlardı.
Hz. Ebû Bekir, fazlasıyla telâşa kapıldı ve üzüldü. "Yâ
Resûlallah!.." dedi, "Beni öldürseler de gam çekmem! Ben, nihayet bir ferdim.
Amma, Allah göstermesin, sana bir zarar ve ziyan eriştirecek olurlarsa, bu,
bütün ümmetin helakine sebep olur!"
Resûli Kibriya, kemâli emniyet içinde,"Üzülme, Allah
bizimle beraberdir." buyurarak ona teselli verdi.
Hz. Ebû Bekir, yine, "Yâ Resûlallah!.." dedi, "Onlardan
birisi eğilip de ayaklarının dibinden bir bakıverse, bizi görür!"
Fahri Âlem Efendimiz, yine emin ve mütevekkil bir
şekilde, "Yâ Ebû Bekir!.. İki kişinin üçüncüsü Allah olursa, sen akıbetin ne
olacağını zannediyorsun? Yakalanacağımızı mı sanırsın?"392 buyurdu. Sonra da
Hz. Ebû Bekir'in iç ferahlığa kavuşması için Cenâbı Hakk'a dua etti.393
Yüce Allah, Kur'ânı Kerîminde bu hâdiseye şu âyetiyle
işaret eder:
"Eğer siz ona (Resulüme) yardım etmezseniz, (hatırlayın
ki) kâfirler onu (Mekke'den) çıkardıkları zaman bizzat Allah ona yardım
etmişti. Yine de O, nusretini esirgemez. O öyle bir zamandı ki, Resûlullah
(ancak) ikinin ikincisinden ibaretti (bir tek yanında Ebû Bekir vardı). O
zaman onlar, (Sevr Dağının tepesindeki) mağaradaydılar. Peygamber, o vakit
arkadaşına, 'Mahzun olma! Allah, hiç şüphe yok, bizimle beraberdir.' diyordu.
Allah o (arkadaşının) üzerine (kalbine) sekînetini (kuvvei mânevîyesini)
indirmiş, onu (habibini) görmediğiniz (manevî) ordularla te'yid etmiş,
kâfirlerin kelimesini (küfürlerini) alçaltmıştı. Allah'ın kelimesi (tevhid
kelimesi) ise, çok yücedir. Allah, mutlak gâlibtir, yegâne hüküm ve hikmet
sahibidir."394
Örümcek ve Güvercinlerin Nöbettarlığı
Sevr Mağarasına oldukça yaklaşan müşrikler, "Şu mağarayı
da arayalım." dediler.
Konuşulanları Fahri Kâinat Efendimizle Sıddıkı Ekber
duyuyorlardı.İçlerinden biri mağaranın ağzına geldi; fakat, içeri girip bakma
lüzumu hissetmeden geri döndü.
"Neden girip içeri bakmadın? " diye sordular.
"Mağaranın ağzında iki yabanî güvercinin yuva kurduğunu
gördüm. Orada olduklarına asla ihtimal vermem!" diye cevap verdi.
Azılı müşrik Ümeyye b. Halef ise, arkadaşlarına hiddetli
hiddetli şöyle seslendi:
"Hâlâ mağaranın orada ne dolaşıp duruyorsunuz? Orada
örümceğin ağ bağladığını görmüyor musunuz? Vallahi ben, bu ağın Muhammed
doğmadan önce gerilmiş olduğu kanaatindeyim!"395
Bunun üzerine mağaranın yanından uzaklaştılar.
Böylece Cenâbı Hakk, nöbetçi tâyin ettiği bir örümcek ve
iki yabanî güvercinle, Sevgili Resulünü bütün Kureyş'e karşı korumuş oluyordu!
Mağarada Geçen Günler
Perşembe günü geceleyin Sevr Mağarasına, Hz. Ebû Bekir'le
birlikte giren Sevgili Peygamberimiz, Cuma, Cumartesi ve Pazar gecelerini
orada geçirdi. Üç gün üç gece mağarada gizlenmeleri, tedbir içindi. Müşrikler
bu zaman zarfında, onların Mekke civarından uzaklaşmış olduklarına kanaat
getirecek ve bir derece takiblerini gevşetmiş olacaklardı. Nitekim de öyle
oldu.
Mağarada gizlendikleri zaman zarfında, Hz. Ebû Bekir'in
oğlu Abdullah, aldığı talimat üzere gündüzleri Kureyşliler arasında dolaşıyor,
ne konuştuklarını, neler düşündüklerini öğrendikten sonra, geceleri gelip
Resûli Ekrem'e haber veriyordu. Geceyi oraya geçiriyor ve aydınlık tamamıyla
etrafı sarmadan Mekke'ye geri dönüyordu.
Diğer taraftan, Hz. Ebû Bekir'in kölesi Âmir b. Fuheyre
de, o civarda koyunlarını güdüyor, hem Abdullah'ın izlerini yok ediyor, hem de
onlara süt götürüyordu.
Böylece, üç gün üç gece hayat da geride kalmış oluyordu.
Kureyşlilerin Resûli Ekrem ve Hz. Ebû Bekir hakkındaki arama taramaları da bir
derece gevşemişti. Hz. Abdullah'ın Mekke'den getirdiği haber bu meyandaydı!
Bu arada, daha evvel kararlaştırıldığı üzere kılavuz
olarak tutulan Abdullah b. Üreykit de, kendisine teslim edilen iki deveyle
birlikte kendi devesi de yanında bulunduğu hâlde Pazartesi günü seher vakti
Sevir Dağının eteğinde göründü.
Hz. Esma 'nın Yol Azığı Getirmesi!
Peygamber Efendimiz ve beraberindekilere yol azığı olarak
bir koyun kesilmiş, eti pişirilmişti. Hz. Ebû Bekir'in kızı Esma (r.a.), bunu
bir dağarcığa koyup bir tulum suyla birlikte mağaraya getirdi.
Hz. Esma, dağarcık ve tulumun ağzını bağlamak için bağ
getirmeyi unutmuştu. Mağaradan hareket edileceği sırada civarda bağlayacak bir
şey bulamayınca belindeki kuşağı yırtıp iki parçaya ayırdı. Bir parçasıyla
yemek dağarcığının, diğer parçasıyla su tulumunun ağzını bağladı. Bunun
üzerine Resûli Ekrem, "Esmâ'ya Cennet'te iki kuşak var!" buyurdu.
Bu sebeple, Hz. Esmâ'ya "Zatû'nNıtakayn [İki Kuşak
Sahibi]" denilmiştir.396
SEVR MAĞARASINDAN AYRILIŞ!
Rebiülevvel ayının dördüncü Pazartesi günü idi. Mağaradan
hareket saati gelmişti.
Hz. Ebû Bekir, iki devesinden en üstün olanını Resûli
Kibriya Efendimize takdim ederek, "Anam babam sana feda olsun yâ Resûlallah,
buyur bin!" dedi.
Resûli Ekrem, "Ben, benim olmayan deveye binmem!" diye
karşılık verdi.
Hz. Ebû Bekir tekrar, "O senindir! Babam anam sana feda
olsun, buyur bin!" dedi.
Resûli Ekrem, yine, "Binmem." dedi, "Satın aldığın bedeli
bana söylemedikçe binmem!"
Mecbur kalan Hz. Ebû Bekir, devenin fiyatını söyledi ve
Peygamberimiz de onu kabul etti.
Resûli Ekrem ve Hz. Ebû Bekir develerine bindiler. Hz.
Ebû Bekir, yolda kendilerine hizmet etsin diye terkisine âzadlı siyah kölesi
Amir b. Füheyre'yi de aldı.
Yol göstermekte oldukça mahir olan Abdullah b. Üreykit
önlerine düştü. Sevr Mağarasından ayrıldılar.
Peygamberimizin Mekke 'ye Hitabı
Resûli Kibriya Efendimiz, doğup büyüdüğü mübarek şehirden
ayrılıyordu. Aşağısından geçerken Hezreve nâm mevkide devesini durdurdu. Kutsî
beldeye mahzun mahzun baktı ve, "Vallahi, sen, Allah'ın yarattığı yerlerin en
hayırlısı, Allah katında en sevgili olanısın! Bana senden daha sevgili, daha
güzel yurt yoktur! Çıkarılmaya zorlanmamış olsaydım, senden asla ayrılmaz,
senden başka yerde yurt yuva tutmazdım."397 diyerek ona olan sevgisini dile
getirdi.
Bunun üzerine, Cenâbı Hakk, Habibi Edibini tesellî eden
şu âyeti inzal buyurdu:
"Elbette, o Kur'ân'ın tebliğini üzerine farz kılan Allah,
seni yine döneceğin yere (Mekke'ye) döndürecektir!"398
Düşmanın takibini zorlaştırmak ve onu şaşırtmak gayesiyle
Medine'ye doğru, herkesin gittiği yoldan ayrı bir yol takib edildi. Önce,
güney istikametinde Kızıl Deniz'e yakın Tihame'ye gittiler. Sonra kuzeye
döndüler. Denizden uzak çöl içinden sahile paralel yol aldılar. Salı günü
öğleye kadar durup dinlenmeden deve sırtında yol katettiler. Salı günü
öğleüzeri bir gölgelikte bir nebze dinlenmek için konakladılar. Peygamber
Efendimiz, istirahate çekildi. Hz. Ebû Bekir ise, başında bir muhafız gibi
bekliyordu. Bir taraftan da etrafa göz gezdiriyordu. Uzakta bir çoban gördü.
Yanına gitti. Çobanın koyunundan sağdığı bir miktar sütü alıp getirdi. Resûli
Ekrem uyanınca kendisine takdim etti. Efendimiz kanasıya içti.399
Sütsüz Keçinin Süt Verişi
Yolculuk esnasında garib hâdiseler cereyan ediyordu.
Yanına varıp süt istedikleri bir çoban, onlara, "Yanımda
süt verecek şu keçiden başkası yok. Fakat o da hâmile oldu ve sütü çekildi."
dedi.
Resûli Kibriya'nın şifalı ve bereketli eli keçinin
memelerine uzandı. Mübarek elleriyle, onları sığadı ve dua etti. Memeler,
ânında sütle doldu. Sağılan sütü hepsi kana kana içti.Hayretler içinde kalan
çoban, "Allah aşkına, sen kimsin? Şimdiye kadar senin gibisine rastlamadım!"
diye sordu.
Resûli Ekrem Efendimiz, "Kim olduğumu söylerim; ama
gördüğünü, duyduğunu gizli tutmak şartıyla!.." dedi.
Çoban, "Olur, gizli tutarım." diye söz verince, Fahri
Âlem Efendimiz, "Ben, Allah'ın Resulü Muhammed'im!" buyurdu.
Hayreti bütün bütün artan çoban, "Demek, Kureyş'in
'Yolunu sapıttı!' dediği zât sensin, öyle mi?" dedi.
Peygamber Efendimiz, "Onlar böyle söylüyorlar!" buyurdu.
Bunun üzerine çoban, "Ben şehâdet ederim ki, sen bir
peygambersin! Getirdiğin de haktır. Senin yaptığını ancak bir peygamber
yapabilir! Ben, sana tâbi oldum." dedi ve orada İslâmiyetle şereflendi.
Çoban, ayrıca kendileriyle gitme arzusunu da izhar etti.
Fakat Resûli Ekrem Efendimiz, "Senin buna bugün gücün yetmez. Benim muvaffak
olduğumu haber aldığın zaman bize gel, katıl." buyurdu.400
Kısır Keçinin Süt Vermesi
Fahri Âlem Efendimiz, beraberindekilerle üçüncü uğrak
yerleri olan Kudeyd mevkiine geldiler. Orada oturan Ebû Mâbed'in çadırı
önünden geçerken, satın almak maksadıyla, "Hurma veya yiyecek başka bir şey
var mı?" diye sordular.
Ebû Mâbed o anda orada yoktu. Hanımı Âtike Ümmü Mâbed,
"Hayır, yiyecek bir şey yok." diye cevap verdi.
Resûli Ekrem Efendimiz, bir tarafta zaîf bir keçi gördü;
"Bunda süt yok mu?" diye sordu.
Ümmü Mâbed, "Onun vücudunda kan yoktur; nereden süt
verecek?" diye cevap verdi.
Peygamber Efendimiz, "İzin verirsen sağarım." dedi.Ümmii
Mâbed, sürüyle otlamaya gidemeyecek kadar zaîf olan keçiden süt çıkmayacağını
biliyordu. Fakat, misafire "Olmaz."demenin uygun düşmeyeceğini düşünerek,
"Pekâlâ, onda süt bulursan sağıver!" dedi.
Resûli Ekrem Efendimiz, gidip keçinin beline elini sürdü
ve memesini de mübarek eliyle mesnetti. Sonra, "Bismillahirrahmânirrahîm."
diyerek dua etti. Daha sonra, "Bir kab getiriniz, sağınız." buyurdu.
Sağdılar. Getirdikleri kocaman kap doldu!
Peygamber Efendimiz, önce Ümmü Mâbed'e, sonra da orada
bulunanlara doyuncaya kadar içirdi. En sonunda kendileri içti. Tekrar sağıp
içtiler. Üçüncü defa da sağıp, onu Ümmü Mâbed'e bıraktılar.
Sonra da oradan ayrılıp yollarına devam ettiler.
Az sonra, Ebû Mâbed geldi. Kab içindeki sütü görünce, "Bu
ne?" diye sordu.
Ümmü Mâbed, "Buraya mübarek bir zât geldi. Şöyle şöyle
söyledi, keçiyi böyle sağdı." diyerek olup bitenleri tafsilatıyla anlattı.
Ebû Mâbed, "Bunda bir hikmet var! O zâtın şekli ve sîması
nasıldı?" diye sordu.
Ümmü Mâbed, "Orta boylu, kara kaşlı, kara gözlü ve gayet
nurânî yüzlü, lâtif bir adamdı." diyerek Peygamber Efendimizin şekil ve
şemailini birer birer beyan etti.
Bunun üzerine Ebû Mâbed, "Vallahi," dedi, "bu senin tarif
ettiğin zât, Kureyş içinde zuhur eden peygamberdir! Eğer ben burada
bulunsaydim ona tâbi olur, beraberinde gitmeyi ondan dilerdim!"401
Resûlullah'tan "Bu keçiyi (veya koyunu) kesme." diye de
emir alan Ümmü Mâbed demiştir ki:
"Resûlullah'ın memesini meshettiği o keçi (veya koyun)
Hz. Ömer'in hilâfetinde meydana gelen, Hicret'in 18. yılındaki kıtlık ve
kuraklığa kadar sağ kaldı. Yeryüzünde hayvanlar yiyecek bir şey bulamazken,
biz onu sabah ve akşam sağardık!"402
Süraka 'nın Başına Gelenler
Kureyş'in Peygamber Efendimizi ele geçirenlere 100 deve
va'dettiği, Kinane Kabilesinden olup o havalide yaşayan Benî Müdlic Aşireti
tarafından da duyulmuştu. Sahil yolundan iki deveyle dört kişinin geçip
gittiğini de işitmişlerdi.
Bunlardan gayet cesur ve aynı zamanda iyi iz takib eden
Süraka b. Mâlik de, bu mükâfatın tatlılığına kanarak, Resûli Ekrem Efendimizi
takibe koyulmuştu. Bir ihbar üzerine harekete geçen Süraka, kısa zamanda
izlerini buldu. Dörtnala koşturduğu atıyla gittikçe Resûli Ekrem Efendimiz ve
beraberindekilere yaklaşıyordu. Aralarında az bir mesafe kalmıştı. Hz. Ebû
Bekir, Süraka'nın geldiğini görünce telâşlandı.
Peygamber Efendimiz, mağarada dediği gibi, "Üzülme, Allah
bizimle beraberdir." dedi ve dönüp Süraka'ya baktı. Süraka'nın atının ayakları
bir anda dizlerine kadar yere battı. Kurtulunca, tekrar takib etti. Fakat yine
atının ayakları yere saplandı ve atının ayaklarının saplandığı yerden duman
gibi bir şey çıktı. O vakit anladı ki, ne onun elinden ve ne de kimsenin
elinden gelmez ki ona ilişsin!
"Yâ Muhammedi.." dedi, "Dua et, kurtulayım! Sana hiç
dokunmayacağım! Seni takib edecek kimselere de senden hiç bahsetmeyeceğim!"403
Serveri Kâinat Efendimiz dua etti. Cenâbı Hakk, duasını
kabul etti ve Süraka'yı o müşkîl durumdan kurtardı.
Süraka, Resûli ekrem Efendimizin yanına vardı. Kendisini
tanıttı. İleride İslâmiyetin her tarafa hâkim olacğı mülahazasıyla bir
emanname istedi. Resûli Kibriya Efendimiz, kendisine yazılı bir emanname
verdi.
Bir rivayete göre, bu emannameyi Hz. Ebû Bekir,404 diğer
bir rivayete göre ise Âmir İbni Füheyre yazdı.405
Emannameyi alan Süraka, "Ey Allah'ın peygamberi!.. Emret,
istediğini yapayım!" dedi.
Resûli Ekrem Efendimiz, "Git, öyle yap ki başkası
gelmesin!" diye ferman etti.
Peygamber Efedimizden bu talimatı alan Süraka, derhâl
geri döndü. Arkadan gelen Kureyş'in takibçilerine de, "Ben buraları arayıp
taradım, kimseyi bulamadım. Başka tarafa bakalım." diyerek onları geri
çevirdi.406
Kaderin tecellîsine bakınız ki, günün başlangıcında
Sevgili Peygamberimizi ele geçirmek veya öldürmek için atına atlayıp takibe
çıkan Süraka, günün sonunda aynı zâtın bir muhafızı oluyor ve onu düşman
takibçilerden korumaya çalışıyor!
Sonraları, Ebû Cehil, Süraka'nın bu hâline vâkıf olunca,
pek ziyade gadaba geldi ve onun gayretsizliğinden bahsederek, hakkında bir
kıt'a hicviye söyledi.
Mûcizei Ahmediyye'ye şâhid olan Süraka da ona, "Eğer
atımın ayaklarının nasıl yere gömüldüğünü güreydin, sen de Muhammed'in
peygamberliğine îman ederdin!" kıt'asıyla cevap verdi.407
Aynı Süraka, Hicret'in 8. senesinde Resûli Ekrem
Efendimizin Huneyn Gazasından dönüşü sırasında huzuru risâlete emannameyle
gelecek ve İslâmiyetle müşerref olup, Peygamberimizin iltifatına mazhar
olacaktır!
Bir Çoban
Süraka döndükten sonra Resûli Ekrem Efendimiz,
beraberindekilerle yine kızgın çöller üzerinde yol almaya başladı. Sanki
gökten alev yağıyor, yerden kızgın kıvılcımlar fışkırıyordu!
Bu sırada onları bir çoban gördü. Kureyş'e haber vermek
üzere son sür'at Mekke'ye geldi. Fakat şehre girer girmez ne için geldiğini
birden unutuverdi! Ne kadar çalıştıysa bir türlü hatırlayamadı. Mecbur olup
geri döndü. Sonra anladı ki, ona unutturulmuş!408
Hz. Zübeyr 'in Peygamberimizle Karşılaşması
Hz. Zübeyr b. Avvam, Şam ticaret kafilesiyle Medine'den
Mekke'ye gitmekte idi. Yolda Resûli Kibriya Efendimizle karşılaştı. Peygamber
Efendimiz ile Hz. Ebû Bekir'e birer beyaz Şam maşlahı giydirdi. Medineli
Müslümanlardan birinin, "Resûlullah ve arkadaşları geciktiler." dediğini haber
verdi. Bunun üzerine Resûli Kibriya Efendimiz, hareketini sür'atlendirdi.409
Mekke'ye gelip işlerini yoluna koyan Hz. Zübeyr b. Avvam
da Medine'ye hicret etmiştir.
Büreyde 'nin Müslüman Olması
Deve sırtında sür'atle yol alan Resûli Kibriya Efendimiz,
beraberindekilerle gelip Amim denilen mevkiye ulaştı.
Selim Oğullan yurdu buraya yakın idi. Reislerinden
Büreyde b. Huseyb, Kureyş'inlOO deve va'dini işitmiş olduğundan yanına 80
kadar adamını da alarak gelip Peygamber Efendimize kavuştu.
Resûli Ekrem, ona, "Sen kimsin?" diye sordu.
"Ben, Büreyde'yim." deyince, Peygamber Efendimiz, Hz. Ebû
Bekir'e, "Yâ Ebâ Bekir!.. İşimiz, serinledi ve düzeldi." dedi.
Peygamberimiz tekrar Büreyde'ye, "Kimlerdensin?" diye
sordu: "Eşlem Kabîlesindenim." cevabını verdi.
Bunun üzerine Peygamber Efendimiz, yine Hz. Ebû Bekir'e
dönerek, "Yâ Ebâ Bekir!.." dedi, "Selâmete erdik!"
Peygamber Efendimiz, "Eslem'in hangi kolundansın?" diye
sordu.
Büreyde, "Sehm Oğullarındanım." dedi.
Bunun üzerine Efendimiz, Hz, Ebû Bekir'e, "Yâ Ebû
Bekir!.. Okun çıktı." buyurdu.
Fahri Kâinat, kat'iyyen tatayyur etmezdi. Yalnız güzel
şeylerde, hasenatta tefeül ederdi, yâni hayra yorardı. Onun için Büreyde'ye
rastlamasını iyi bir hâl ve alâmet saydı.
Tatayyur: Eşya ve hâdiseler ile bilhassa kuşların uçuş
tarzları ve ötüşleri ile teşeüm etmek, yâni uğursuz saymak demektir.
Bu sefer Fahri Kâinat'in akvâl ve etvarındaki metanet ve
ağırbaşlılığa, lisanındaki düzgünlüğe mıısahhar ve hayran olan Büreyde, "Peki,
ya sen kimsin?" diye sordu.
Resûli Ekrem, "Ben, Abdûlmuttâlib'in oğlu Abdullah'ın
oğlu Muhammed'im ve Allah'ın Resulüyüm." dedi ve onu İslâm'a davet etti.
Büreyde, davete derhâl icabet etti ve beraberindekilerle
birlikte şehâdet kelimesi getirerek Müslüman oldu.410
Peygamber Efendimiz geceyi burada geçirdi.
Sabah olunca, Büreyde, "Yâ Resûlallah!.." dedi, "Yanında
bir bayrak olmadan Medine'ye girmen doğru olmaz!"
Sonra da sarığını çıkarıp mızrağının ucuna bağladı.
Medine'ye girinceye kadar Peygamber Efendimizin önünde onu taşıyarak yürüdü.
Resûli Kibriya Efendimiz, Büreyde hakkında, "Ashabımdan
bir zât, bir memlekette vefat edecektir. O, Kıyamet Gününde, o memleketin nuru
ve o memleket halkının önderi olacaktır." buyurmuştur.4"
Hakikaten, Büreyde Hazretleri, İslâm uğrunda büyük
fedakârlıklarda bulundu, İslâm mücâhidleriyle Horasan'a kadar gitti ve Merv'de
vefat etti.412
388 ibni Hişam, Sîre, c. 2, s. 128129.
390 Enfâl, 30.
392Müslim, Sahih, c. 7, s. 106; Ahmed
ibni Hanbel, Müsned, c. 1, s. 4.
393 İsfahanı, Delâil, s. 278.
394 Tevbe, 40.
396 Ibni Hişam, A.g.e., c. 2, s. 131; ibni
Sa'd, A.g.e., c. 1, s. 229; Buharî, A.g.e., c. 2, s. 332; Taberî, Tarih, c. 2,
s. 247.
397 Ibni Seyyid, Uyûnû'lEser, c. 1, s.
181; Halebî, Insanû'lUyun, c. 2, s. 176.
398 Kasas, 85.
399 Müslim, Sahih, c. 8, s. 236;
İsfahanî, Delâil, s. 279.
400 isfahanî, A.g.e., s. 279.
401 Ibni Sa'd, Tabakat, c. 1, s. 230231;
Belâzurî, Ensab, c. 1, s. 259; Ibni Seyyid, A.g.e., c. 1, s. 188.
402
Halebî, İnsanû'lUyun, c. 2, s. 220.
403 ibni Hişam, Sîre, c. 2, s. 134; ibni
Sa'd, Tabakat, c. 1, s. 232; Buharî, Sahih, c! 2, s. 332333; ibni Seyyid,
Uyûnû'lEser, c. 1, s. 184185.
404 İbni Hişam, A.g.e., c. 2, s. 135;
Kaadı lyaz, A.g.e., c. 1, s. 687.
405 Buharî, Sahih, c. 2, s. 333; İbni
Seyyid, A.g.e., c. 1, s. 185.
406 İbni Sa'd, A.g.e., c. 1, s. 232;
Halebî, Insanû'lUyun, c. 2, s. 21922; Kaadı lyaz, A.g.e., c. 1, s. 687.
407 Halebî, A.g.e., c. 2, s. 220.
408 Kaadı lyaz, A.g.e., c. 1, s. 688;
Bediüzzaman Said Nursî, Mektûbat, s. 145.
409 Buharî, Sahih, c. 2, s. 333.
410 Ibni Sa'd, Tabakat, c. 4, s. 241242;
İbni Abdi'lBerr, Istiab, c. 4, s. 471;ibni Esir, Üsdû'lGabe, c. 1, s. 176.
411 İbni Esir, A.g.e., c. 1,s. 176.
412 ibni Sa'd, A.g.e., c. 4, s. 242; ibni
Esir, A.g.e., c. 1, s. 175.
|