GİZLİ DAVETİN HIZ KAZANMASI
Hz. Ebû Bekir'in de Müslüman olmasıyla îman ve İslâm'a
gizli davet daha da hız kazandı. İslâm'a girme bahtiyarlığına erenler,
yakınları ve akrabalarıyla da bu bahtiyarlığı paylaşmak istiyorlardı. Onları
şirkin ızdırabından, Câhiliyyetin çirkin ahlâkından kurtarmak için
çırpınıyorlardı.
Bu konuda da Hz. Ebû Bekir'in önde olduğunu görüyoruz.
Onun vasıtasıyla gizli davet devresinde İslâm'la şereflenenlerden birkaçı
şunlardır:
Osman b. Affan,
Zübeyr b. Avvam,
Abdurrahmân b. Avf,
Sa'd b. Ebî Vakkas,
Talha b. Ubeydullah (R. Anhüm)207
Bu beş sahabî de, sonraları Cennet'le müjdelenen 10
sahabî arasında yer alacaklardır.
Müslüman erkekler listesine yeni yeni isimler eklenirken,
kadınlar arasında da İslâm'ın nuru günden güne yayılıyordu. İlk Müslüman kadın
Hz. Hatice'den sonra, henüz o sırada İslâm dairesine girmemiş bulunan Resûlullah'ın amcası Hz. Abbas'ın hanımı Ümmü Fazl'ın,
Hz. Ebû Bekir'in kızı Esmâ'nın ve yine o sırada hidâyete kavuşmamış bulunan Hz. Ömer'in kız kardeşi
Fâtıma'nın, ilk Müslüman kadınlar arasında yer aldıklarını görüyoruz.
Artık, İslâm'a davet, iki kanaldan yürütülmektedir.
Erkekler erkekler arasında, kadınlar ise hemcinsleri içinde îman ve İslâm
nurunu yaymaya aşk ve şevk içinde devam etmektedirler. Ancak şunu da
belirtelim ki, kadınların îman cazibesine kendilerini daha çabuk
kaptırdıkları, dikkatleri çekiyordu. Bunu, onların çabuk duygulanan ve derhâl
tesir altında kalan yaratılışları icabı saymak mümkündür!
Bu arada müşrikler de boş durmuyorlardı. Hidâyet
güneşiyle gönüllerini aydınlatanlara hor bakmaya, onlara iftira ve sözlü
hakaretlerde bulunmaya başlamışlardı. Ama bunların hiçbiri, kâinatta en büyük
kuvvet olan Allah'a îman hakikatini kalblerine nakşetmiş bulunan bu Saadet
Asrının mes'ud insanlarını korkutamıyor, dâvasından geri çeviremiyor, hattâ
en ufak bir tereddüde düşüremiyordu. İnsanların tehdit ve korkutmaları,
Allah'a olan îman ve O'ndan korkmanın yanında, rüzgârın önünde bir toz, sel
önünde bir çöp gibi zaîf ve dayanıksız kalıyordu!
HZ. BİLÂLİ HABEŞÎ'NİN İŞKENCEYE UĞRAMASI
Gizli davet devresinde İslâm'la şereflenen ve bundan
dolayı müşriklerin şiddetli işkencelerine mâruz kalan ilklerden biri de,
"Bilâli Habeşî" diye bilinen, Bilâl b. Rebah Hazretleridir.
Hz. Bilâl, Müslümanların amansız düşmanı Ümeyye b.
Halefin kölesi iken, Hz. Ebû Bekir vasıtasıyla İslâm'la şereflenmiştir.208
Bir anda gönlünü çepeçevre saran îman nuru, Hz. Bilâl
için hadsiz bir cesaret kaynağı oluvermişti. Öyle ki, bir köle iken,
efendisini ve müşriklerin her türlü baskı, işkence ve eziyetlerini hiçe
sayarak Müslümanlığını açıkça ilân etmekten çekinmedi.
îmanın girmediği kalb taştan daha katı, Allah korkusunun
bulunmadığı vicdan kayalardan daha hissizdir. Böyle bir kalbe ve vicdana sahip
bir insanda acıma, şefkat ve merhamet aramak abestir. O insan, artık bu
haliyle manen canavarlaşmıştır; hattâ, tahribatı cihetiyle canavarları bile
geride bırakmıştır.
İşte, İslâm'ın diğer bütün amansız düşmanları gibi Ümeyye
b. Halef de böyle bir kalbin ve vicdanın sahibiydi. Ve Hz. Bilâl, merhamet ve
şefkat yoksunu bu kalb sahibinin kölesi idi.
Bu merhamet yoksunu adamın nazarında, Hz. Bilâl'in
kendisini yaratan tek Allah'a îman etmesi ve O'nun Peygamberi Hz. Muhammed'e
sadâkat elini uzatması büyük suçtu!
İşkence
Bunun için de o, en amansız işkencelere tâbi tutuluyordu.
Bâzan 24 saat aç susuz bırakılıyor, bâzan boynuna ip takılarak Mekke'nin
ücretle tutulan çocukları tarafından sokak sokak dolaştırılıyordu.
Ümeyye b. Halefin bütün bu gayretleri boşunaydı. Hz.
Bilâl bir kere îman etmişti ve Allah'a teslim olmuştu. Gönlü Resûlullah'ın
muhabbetiyle gülsen olmuştu. Onun için, bu eziyet ve işkenceler altında inim
inim inlerken bile dâvasını müşriklerin yüzlerine yüzlerine haykırmaktan geri
durmuyordu: "Ehad! Ehad! [Allah birdir! Allah birdir!]"
İnandığı İslâm dâvasından her türlü eziyete rağmen zerre
kadar tâviz vermeyen Hz. Bilâl'i, bu sefer efendisi Ümeyye b. Halef, kavurucu
sıcaklar altında, sırtını, güneşin sıcaklığından ateş parçası hâline gelmiş
kızgın taş ve kumlara sürttürüp yaktırır, ağzına güneşte kurumuş bir lokma et
verdikten sonra, göğsüne kocaman bir kaya parçası koydurur ve şöyle derdi:
"Andolsun ki, sen ölmedikçe yahut Muhammed'i ve onun
dinini inkâr ve reddederek Lafa, Uzza'ya tapmadıkça, bu azabı üzerinden eksik
etmeyeceğim!"
Fakat, vücudunun bütün zerreleriyle âdeta bir îman
âbidesi kesilmiş olan Hz. Bilâl, ölümü göze alarak şöyle haykırırdı:
"Ben, Lat ve Uzza'yı kabul etmem. Allah birdir! Allah
birdir."209
Bu sözleri duyan Ümeyye b. Halef, bütün bütün çileden
çıkar, Hz. Bilâl'ın işkencesini, bayılıp kendinden geçinceye kadar
artırırdı; sonra da çekip giderdi. Hz. Bilâl, nice zaman sonra kendine
gelirdi.
Hz. BilâPin bütün bu dayanılmaz eziyetlere, bu çekilmez
işkenceye karşı tek dayanak noktası, o haşmetli ve azametli îmaniydi. îman, evet, kâinatı kabzai tasarrufunda tutan Cenâbı Hakk'a îman, O'nun sonsuz kudretine itimat, insan için sarsılmaz,
yıkılmaz bir istinad noktasıdır. O, bu kahramanca tavrıyla âdeta, "îman hem
nurdur, hem kuvvettir. Hakikî îmanı elde eden adam, kâinata meydan
okuyabilir." hakikatini bütün dünyaya ilân ediyordu.
Yine bir gün, Ümeyye b. Halefin onu işkenceden işkenceye
uğrattığı bir sırada, oradan geçen Hz. Ebû Bekir, bu durumu gördü. Ümeyye'ye,
"Sen hiç Allah'tan korkmaz mısın? Bu zavallıya daha ne zamana kadar işkence
edeceksin?" dedi.
"Onun itikadını sen bozdun!" diye cevap verdi Ümeyye,
"Kurtulmasını istiyorsan, onu satın al da kurtar!"
Hz. Ebû Bekir, "Ey Ümeyye!.." dedi, "Benim, senin
dininden siyah bir kölem var. Bundan daha güçlü, daha kuvvetlidir. Onu BilâFe
karşılık sana vereyim, kabul eder misin?" dedi.
Ümeyye, "Kabul ettim!" dedi; sonra da gülerek, "Vallahi,
kölenin karısını da vermedikçe olmaz!" diye konuştu.
Hz. Ebû Bekir, "Olur." dedi.
Ümeyye yine sinsî sinsî güldü ve, "Vallahi, bana kölenin
karısıyla birlikte kızını da vermedikçe olmaz!" dedi.
Hz. Ebû Bekir, bu teklife de, "Olur." diye cevap verdi.
Fakat, azılı müşrik Ümeyye, âdeta işi yokuşa sürmek
istiyormuşçasına davranıyordu. Bu sefer haince gülüşler arasında şu istekte
bulundu:
"Vallahi, bana onlarla birlikte 200 dinar da üste
vermedikçe olmaz!"
Onun bu durumuna sinirlenen Hz. Ebû Bekir, hiddetle,
"Sen," dedi, "ne utanmaz adamsın! Boyuna yalan söyleyip duruyorsun!"
Ümeyye bu sefer, "Hayır!.." dedi. "Lat'a, Uzza'ya
andolsun ki, artık bunları bana verirsen, dediğimi yapacağım!"
Bunun üzerine Hz. Ebû Bekir, "Onların hepsi senin olsun!"
dedi ve Hz. Bilâl'i bu zâlim adamın elinden kurtardı.
Hz. Bilâl'i alan Ebû Bekir'e (r.a.), Peygamber Efendimiz,
"Yâ Ebâ Bekir!.." dedi, "Onun üzerinde bir hakkın olacak mı?"
Hz. Ebû Bekir, "Hayır, yâ ResûlallâhL" dedi, "Onu âzad
ettim!"210
Hz. Bilâl'i, Ümeyye b. Halef gibi azılı bir müşrikin
elinden kurtarıp hürriyetine kavuşturan Hz. Ebû Bekir, bir müddet sonra onun
gibi köle olan annesi Hamame'yi de satın alıp âzad etti.211
Hz. Bilâli Habeşî, Resûlullah Efendimizin has müezzini
idi. Bir an olsun onun yanından ayrılmak istemezdi. Fahri Kâinat'in dârı
bekaya irtihâlleri üzerine, zâtına ve yüksek ahlâkına olan muhabbetinden
dolayı Medinei Münevvere'de kalmaya tahammül edemedi ve oradan ayrılmaya
mecbur kaldı. Bu esnada halife olan Hz. Ebû Bekir, yanında kalması için ısrar
edince, "Yâ Ebâ Bekir!.." dedi, "Beni, kendin için satın aldınsa yanında tut;
yok eğer Allah rızası için satın aldınsa, serbest bırak da Allah yolunda
cihada katılayım!"
Bunun üzerine Hz. Ebû Bekir, kendisine müsaade etti. O da
Şam'a gitti. Hz. Ebû Bekir'in hilâfeti sırasında orada vuku bulan gazalara
iştirak etti.212
207 Ibn-i Hişam, Sîre, c. 1, s. 268-269.
208 Ibni Sa'd, Tabakat, c. 3, s. 232.
209 Ibni Hişam, Sîre, c. 1, s. 340; İbni Sa'd, Tabakat, c.
3, s. 232.
210 ibni Hişam, Sîre, c. 1, s. 340; ibni Sa'd, Tabakat, c. 3. s. 238; Halebî,İnsanû'lUyun, c. 1, s. 299.
211 ibni Hişam, Sîre, c. 1, s. 340; İbni Sa'd, Tabakat, c. 3. s. 238; Halebî,İnsanû'lUyun, c. 1, s. 299.
212 ibni Sa'd, Tabakat, c. 3, s. 238; İbni Hacer,
ellsabe, c. 1, s. 169.