Allah rızası için her şeyini geride bırakıp Medine'ye
hicret etmiş bulunan Muhacir Müslümanlara, Medineli Müslümanlar (Ensâr)
muhabbet ve samimiyetle kucaklarını açmışlardı. Ellerinden gelen her türlü
yardımı onlardan esirgememişlerdi, esirgemiyorlardı.
Ne var ki, Muhacirler, Medine'nin havasına, âdetlerine ve
çalışma şartlarına alışkın değillerdi. Mekke'den gelirken de beraberlerinde
hiçbir şey getirememişlerdi. Bu sebeple, Medine'nin çalışma şartlarına ve
kendilerine her türlü yardımda bulunduklarından dolayı (Ensâr) adını alan
Medineli Müslümanlara ısındırılmalan gerekiyordu.
Nitekim, Medine'ye hicretten beş ay sonra Resûli Ekrem,
Ensâr ile Muhaciri bir araya topladı. Kırk beşi Muhacirlerden, 45'i Ensâr'dan
olmak üzere 90 Müslümanı kardeş yaptı.
Peygamber Efendimizin kurduğu bu kardeşlik müessesesi,
maddî manevî yardımlaşma ve birbirlerine vâris olma esasına dayanıyor, bu
suretle Muhacirlerin yurtlarından ayrılmalarından dolayı duydukları keder ve
üzüntüyü giderme, onları Medinelilere ısındırma, onlara güç ve destek
kazandırma gayesini güdüyordu.457
Kurulan bu kardeşlik müessesesine göre, Medineli
ailelerden her birinin reisi, Mekkeli Müslümanlardan bir aileyi yanına
alacaktı; mallarını onlarla paylaşacaklar, beraber çalışıp beraber
kazanacaklardı.
Resûlullah Efendimiz, rastgele iki Müslümanı bir araya
getirmemişti; bilâkis, bir araya getireceklerin durumlarını inceden inceye
tetkik ederek, uygun bulduklarını birbirine kardeş yapmıştı. Meselâ, Selmanı
Fârisî ile Ebûdderda, Ammar ile Huzeyfe, Mus'ab ile Ebû Eyyûb Hazretleri
arasında mizaç, zevk, hissiyat itibarıyla tam bir ahenk vardı.458
Bu kardeşlik sayesinde, Allah ve Resulünün muhabbetinden
başka her şeylerini geride bırakmış bulunan Muhacirlerin iaşe ve iskân
meseleleri de hâl yoluna girmiş oluyordu. Ensâr'dan her biri, Muhacirlerden
birini evinde barındırıyor, beraber çalışıyor, beraber yiyorlardı. Bu, neseb
kardeşliğini fersah fersah geride bırakacak bir kardeşlikti. îman kardeşliği,
din kardeşliği idi. Medineli Müslümanlar, yâni Ensâr, her şeylerini bu garib,
bu kederli, bu yurtlarından uzak bulunmanın hüznünü duyan Müslümanlarla
paylaşıyorlardı. Medineli biri vefat edince, Muhacir kardeşi akrabalarıyla
birlikte ona vâris oluyordu.
Yine, kurulan bu kardeşlik sayesinde büyük bir içtimaî
yardımlaşma da temin edilmiş oldu. Muhacir Müslümanlar, sıkıntıdan
kurtuldular. Medineli her bir Müslüman, kardeş olduğu Mekkeli Müslümana
malının yarısını veriyordu. Muhacir kardeşlerine karşı misafirperverliğin,
cömertliğin, kadirşinaslığın, insanlığın en yüce derecesini göstermekten zevk
alıyorlardı.
Medineli Müslümanlar, bunlarla da kalmadılar;
Resûlullah'ın huzuruna çıkarak, fedakârlıklarını gösteren şu teklifte
bulundular:
"Yâ Resûlallah!.. Hurmalıklarımızı da, Muhacir
kardeşlerimizle aramızda bölüştür!"
Bu kardeşliğin mîrasa âit hükmü, Bedk Gazasından sonra
inen, ''Hısımlar, Allah'ın kitabınca, birbirine daha yakındırlar." Ancak,
Muhacirler, o âna kadar ziraatle meşgul olmamışlardı. Ziraat işlerini pek
bilmiyorlardı. Bunun için Peygamberimiz, Muhacirler nâmına Ensâr'ın bu
teklifini kabul etmedi.
Fakat, Medineli Müslümanlar, buna da bir çâre buldular.
Ziraatten anlamayan Muhacir Müslümanlar, sâdece tımar ve sulama işlerini
yapacaklar, onlar da ekip biçeceklerdi. Sonunda çıkan mahsûl ortadan pay
edilecekti. Resûli Ekrem Efendimiz bu teklife razı oldu.459
Tarih, birçok göçe şâhid olmuştur. Ama, böylesine manâlı,
böylesine ulvî bir hicreti, dışarıdan gelenle yerlileri arasında böylesine
birbirlerine canü gönülden sarılma, birbirleriyle muhabbetle kaynaşma,
birbirleriyle samimîyetle kucaklaşmayı o âna kadar görmüş değildi; bir daha da
göremeyecektir! Bu samimî kaynaşmadan muazzam bir kuvvet doğuyordu; öylesine
bir kuvvet ki, kısa zamanda bütün Arabistan, her şeyiyle onlara boyun eğmek
mecburiyetinde kalacaktı.
MUHACİRLERİN BOŞ DURMAMASI
Muhacirler, "Ensâr kardeşlerimiz, bize mal mülk verdi,
iaşemizi temin etti." diyerek boş oturmuyorlardı. Bu, îmanlarından gelen
gayrete zıttı. Her biri elinden gelen gayreti göstererek, mümkün oldukça
kimseye yük olmamaya çalışıyordu.
Bunun en canlı örneği, Sa'd b. Rebi'in yaptığı teklife,
Cennet'le müjdelenen 10 sahabîden biri olan Abdurrahmân b. Avf in verdiği
cevaptır.
Resûli Ekrem tarafından birbirlerine kardeş tâyin edilen
Sa'd b. Rebi, Abdurrahmân b. Avf a, "Ben, mal cihetiyle Medineli Müslümanların
en zenginiyim. Malımın yarısını sana ayırdım!" demişti.Büyük sahabî
Abdurrahmân b. Avf in verdiği cevap, yapılan teklif kadar ibretliydi: "Allah,
sana malını hayırlı kılsın! Benim onlara ihtiyacım yok. Bana yapacağın en
büyük iyilik, içinde alış veriş yaptığınız çarşının yolunu göstermendir."460
Ertesi sabah, Kaynuka Çarşısına götürülen Hz. Abdurrahmân
b. Avf, yağ, peynir gibi şeyler alıp satarak ticarete başladı. Resûli
Ekrem'in, "malının çoğalması ve bereketlenmesi" hususundaki duasına da mazhar
olduğundan, çok geçmeden epeyce bir kazanç elde etti ve kısa zamanda
Medine'nin sayılı tüccarları arasında yer aldı. Şöyle derdi:
"Taşa uzansam, altında ya altın ya da gümüşe rastladığımı
görürüm!"461
Resûli Ekrem Efendimizin duası bereketiyle fazlaca servet
elde eden Hz. Abdurrahmân b. Avf, sâdece bir defasında 700 deveyi yükleriyle
beraber "fısebillillah" tasadduk etmişti.
Hz. Abdurrahmân gibi birçok Mekkeli Müslüman, Medine'de
kendilerine göre birer iş bulmuşlar ve kendi ellerinin emeğiyle saadet içinde
geçiniyorlardı.
Ebû Hüreyre 'nin İfadesi
Mekkeli Müslümanların, Medineli Müslümanlara yük olmayıp,
alınlarının teriyle rızıklarını temin ettiklerini, Hz. Ebû Hüreyre'nin
ifadelerinden de anlıyoruz.
Bir gün, kendisine, "nasıl olup da diğer sahabîlerden çok
daha fazla hadîs rivayet ettiği" sorulduğunda, meselemize ışık tutan şu cevabı
vermişti:
"Medineli Müslümanlar çiftiyle çubuğuyla, Muhacirler de
çarşı pazarda alış verişle uğraşırken, ben, Resûlullah'ın yanından
ayrılmıyordum. Onun söylediklerini dinleyip ezberliyordum. Onun duasını
almıştım."462
KARDEŞLİĞİN MÜSBET NETİCELERİ
Kurulan bu kardeşlik kısa zamanda müsbet neticesini
verdi. Cemiyetin muhtelif tabakaları bu kardeşlik sayesinde birbirleriyle
kaynaştı. Bu kardeşlik, kabîlecilik gurur ve adavetini de ortadan kaldırdı. Bu
suretle, niyetleri kutsî, gayeleri ulvî, içleri dışları nur faziletli bir
cemiyet meydana geldi.
Bu kardeşliğin diğer bir müsbet neticesi ise şu idi:
Peygamber Efendimiz, herhangi bir sefere çıkacağı zaman,
kardeşlerden birini beraberinde götürüyor, diğerini ise her iki ailenin
maişetini temin etmek, idaresini yürütmek için Medine'de bırakıyordu. Böylece,
evleri sahipsiz ve hâmîsiz kalmıyordu!
Ensâr'ın Muhacir kardeşlerine gösterdikleri bu eşsiz
samimiyet, misafirperverlik, kadirşinaslık, cömertlik, fedakârlık ve feragati,
Cenâbı Hakk, indirdiği şu âyeti kerîmesiyle ilân edip bu davranışların
methetti:
"Muhacirlerden önce, Medine'yi yurt ve îman evi
edinenler, kendilerine hicret edip gelenlere muhabbet beslerler. Onlara
verilen şeylerden dolayı nefislerinde bir kaygı duymazlar; kendilerinde
ihtiyaç bile olsa (onları) nefisleri üzerine tercih ederler. Kim de nefsinin
hırsından korunursa, işte bunlar (azabtan) kurtulanlardır."463
Evet, kurulan bu manevî kardeşlik, hiçbir milletin
tarihinde rastlanmayacak eşsiz bir şeref tablosudur. Bu kardeşlik neticesinde
meydana gelen dayanışma, yardımlaşma, hayırseverlik, İslâm'ın inkişafa
başlaması dönemine rastlamış olması bakımından da oldukça mühim bir tesir icra
etmiştir. "Hiç tereddüt etmeden denilebilir ki, çeyrek asır zarfında İslâm
nurunun âlemin her tarafına yayılması, İran'ın tamamen fethi, Doğu Roma
İmparatorluğunun tehdit edilmesi, hep bu dinî kardeşliğin resâneti [kuvveti]
eseridir."464
Muhacirlerin Kendi Aralarında Kardeş Yapılması
Resûli Ekrem, ayrıca, Muhacir Müslümanlar arasında da
kardeşlik kurdu.
Bir gün, Hz. Ebû Bekir ile Hz. Ömer, el ele tutuşmuş
geliyorlardı. Bu samimî manzarayı seyreden Peygamber Efendimiz, yanındaki
sahabîlere, "Nebiler ve resullerden başka, bütün önceki ve sonrakilerden
Cennetlik olanların kemâl çağına erenlerinden iki büyüğüne bakmak isteyen, şu
gelenlere baksın!" buyurdu, sonra da onları birbirine kardeş yaptı.465
Resûli Ekrem, Mekkeli Müslümanları teker teker
birbirlerine kardeş yapıyordu. O sırada Hz. Ali çıkageldi. Gözyaşları
arasında, "Yâ Resûlallah!.." dedi, "Sen sahabîleri birbirine kardeş yaptın;
benimle hiç kimse arasında kardeşlik kurmadın!"
Peygamber Efendimiz, "Yâ Ali!.. Sen dünyada ve âhirette
benim kardeşirnsirH1"4*61 buyurarak gözyaşlarını dindirdi.
458 İbni Sa'd, Tabakat, c. 1, s. 238;
Suheylî, Ravdû'lÜnf, c. 2, s. 18.
459 Buharı, Sahih, c. 3, s. 67.
460 Ibn-i Sa'd, Tabakat, c. 3, s. 125.
461 ibn-i Sa'd, A.g.e., c. 3, s. 126.
462 Tecrid Tercemesi, c. 7, s. 47.
464 Tecrid Tercemesi, c. 7, s. 77.
465 ibni Sa'd, Tabakat, c. 3, s. 174175.
466 Tirmizî, Sünen, c. 5. s. 300.