Hz. Hatice, Kâinatın Efendisini çocukluğundan beri
tanıyordu. Ticaret mallarının başında Şam'a göndermesi ise, onu daha da
yakından tanımasına vesile olmuştu.
Dul olan Hz. Hatice, o sırada, Kureyş kadınları arasında
soy sop, şeref ve zenginlik bakımından en üstün mevkiye sahip bulunuyordu.
Aynı zamanda, Cenâbı Hakk, Cemîl ismiyle, pek az kadına nasîb olacak bir
güzelliği de kendisine ihsan etmişti.
O âna kadar, kabilesinden birçok kimse evlenmek için
kapısını çalmış ise de, o bunların hiçbirini kabul etmemişti.122 Âdeta,
evlenmeyi düşünmüyor gibiydi.
Ne var ki, kader şimdi karşısına bambaşka bir şahsiyet
çıkarmıştı: Ruhundaki güzellikler yüzüne aksetmiş, gönlündeki sevgi simasında
tebessüme kalbolmuş, zihnindeki derin düşünce dışarıya ciddiyet ve samimiyet
şeklinde tezahür etmiş müstesna bir insan...
Daha önce bütün Kureyş büyüklerinin evlenme teklifini
reddeden ve âdeta evlenmek fikrini zihninden atmış bulunan Hz. Hatice, bu
eşsiz insanla daha yakından tanışınca, bu fikrinden vazgeçti.
İlâhî Kader, bu iki insanın kalbini birbirine ısındırmayı
takdir etmişti. Her şeye rağmen Kureyş'in ileri gelenleri ve zenginleri,
kaderin çizmiş olduğu bu programı bozamamışlardı.
Hz. Hatice 'den Gelen Teklif
Evlenme teklifi, bizzat Hz. Hatice'den geldi. İffeti ve
namusunu koruması sebebiyle Câhiliyye devrinde bile tertemiz kadın mânâsına
gelen "Tâhire" lakabıyla anılan Hz. Hatice'den...
Teklifi getiren, Hz. Hatice'nin yakın arkadaşı Münye kızı
Nefise ile Peygamberimiz arasında şu konuşma geçti:
"Ey Muhammedi.. Seni hangi şey evlenmekten alıkoyuyor?"
"Elimde evlenecek kadar para yok!"
"Eğer bu temin edilse ve sen, mala, güzelliğe, şeref ve
denkliğe çağrılsan icabet eder misin?"
"Kimdir bu?.." "Hüveylid'in kızı Hatice..." "Ama, bu
nasıl olabilir?" "Orasını ben bilirim! " "O hâlde, dilediğini yaparım."123
Nefise, sevinç içinde, Kâinatın Efendisiyle
konuştuklarını, gelip Hz. Hatice'ye iletti.
Hz. Hatice'nin sonsuz memnuniyeti, yüzündeki
tebessümlerden okunuyordu. Nefise'yle birlikte sevinç ve memnuniyetlerini
yaşadıktan sonra, Peygamberimize, "Ey amcam oğlu!.. Sen, benim akrabam
olduğun,* kavmin içinde şerefli, güvenilir kimse, güzel huylu, doğru sözlü
bulunduğun için seninle evlenmeyi arzu ediyorum." diye haber gönderdi.124
Teklifi alan Efendimiz, durumu amcası Ebû Tâlib'e
bildirdi.
Ebû Tâlib, teklifi tahkik etti. Hz. Hatice'nin böyle bir
evliliği arzu ettiğini, bizzat kendisinden öğrendi.
Baba tarafından Hz. Hatice'nin soyu Peygamberimizin baba
tarafından dedesi olan Kusay'da birleştiği gibi, annesi tarafından da soyu
yine Resûli Ekrem Efendimizin baba tarafından dedesi olan Lüey'de birleşir.
Düğün Merasimi
Düğün merasiminin tarihi, bizzat Hz. Hatice tarafından
tebit edildi. Merasim de onun evinde yapılacaktı.
Tesbit edilen tarihte, Resûli Ekrem Efendimiz, amcaları,
halaları ve Haşîm Oğullarının ileri gelenlerinden bazılarıyla birlikte Hz.
Hatice'nin evine geldi.
Güzel bir düğün merasimi için gereken her şey, bizzat Hz.
Hatice tarafından teinin edilmişti. Koyunlar kesilmiş, yemekler hazırlanmıştı.
Yemekler yendikten sonra, âdet olduğu üzere, sıra, iki
taraf büyüklerinin konuşmasına geldi. Hz. Hatice'nin babası, Ficar Harbinde
ölmüştü. Bu sebeple onu temsilen merasime, amcası Amr b. Esed katılmıştı.
Geleneğe göre, ilk konuşmayı yapmak üzere Ebû Tâlib ayağa
kalktı ve şöyle dedi:
"Allah'a hamdolsun ki, bizi, İbrahim'in zürriyetinden,
İsmail'in sulbünden, Maad'ın mâdeninden, Mudar'ın aslından vücuda getirdi.
Bundan sonra, asıl maksada gelir ve derim ki:
"Kardeşimin oğlu Muhammed b. Abdullah; ki, akrabanız
olduğu malûmunuzdur. Onunla Kureyş'ten hiçbir bir genç tartılamaz, ölçülemez!
Bu, şeref ve asaletçe, akıl ve faziletçe onların hepsinden üstün gelir!
"Gerçi, malı azdır. Fakat, mal dediğin nedir ki?.. Geçici
bir gölge, bir perde, alınır verilir iğreti bir şey!
"Allah'a yemin ederim ki, bundan sonra onun mertebesi
daha da büyüyecek, daha da yükselecektir!
"Şimdi o, sizden, kızınız Hatice'yi zevceliğe istemekte,
muaccel ve müeccel mehir olarak da 20 erkek deve vermeyi taahhüd etmektedir."
Ebû Tâlib konuşmasını bitirince de, Hz. Hatice'nin
amcasının oğlu Varaka b. Nevfel ayağa kalktı ve şöyle konuştu:
"Allah'a hamdolsun ki, bizi de, anlattığın gibi yarattı;
saydıklarından daha fazlasıyla bize üstünlük verdi. Biz de sizinle hısımlık
kurmak ve şereflenmek istiyoruz!
"Ey Kureyş topluluğu!.. Şâhid olunuz ki, ben, Huveylid'in
kızı Hatice'yi, şu kadaır mehirle Muhammed b. Abdullah'la evlendirdim!"
Varaka b. Nevfel konuşmasını bitirdikten sonra, Ebû Tâlib,
Hz. Hatice'nin amcası Amr b. Esed'in de muvafakatini istedi. Amr da ayağa
kalkarak, "Ey Kureyş topluluğu!.. Şâhid olunuz ki, ben de Muhammed b. Abdullah'a
Huveylid'in kızı Hatice'yi nikâladım!" diye konuştu.
Böylece, Kâinatın Serveri Efendimiz ile Kureyş
kadınlarının, neseb, şeref ve zenginlik bakımından en üstünü bulunan Huveylid'in
kızı Hz. Haticei Kübra zevczevce ilân edilmiş oldular. O sırada Resûli Eîkrem
Efendimiz 25, Hz. Hatice ise 40 yaşlarında bulunuyordu. Evlilikleri Milâdî
tarihle 595 yılına rastlıyordu. Yâni, Efendimizin nübüvvetinden 15 yıl önce...
Bundan sonra Resûli Ekrem Efendimiz, muhterem zevcesini
alarak Ebû Tâlib'in evine geldi. Burada velime, yâni düğün cemiyeti yaptı; iki
deve kestirerek halka yemek ziyafeti verdi.
Ebû Tâlib de, bu mes'ud hâdisenin hatırı için develer
kestirdi ve halka yemekler yedirdi. Sonra da, Peygamberimizle ailesini evine
davet etti.
Onları karşılamaya çıktığında, sevinç gözyaşları arasında
Allah'a hamdediyordu: "Hamdolsun Allah'a ki, bizden bütün üzüntüleri yok etti!"
Efendimiz ile ona ilk hanım olma şerefini kazanmış bulunan
Hz. Hatice, Ebû Tâlib'in evinde ancak birkaç gün kaldılar. Sonra tekrar Hz.
Hatice'nin evine döndüler. Artık mes'ud hayatlarını burada geçireceklerdi.
Kâinatın Efendisi Peygamberimiz, kendisine "Haticei Kübra"
dediği bu asil ve tâhire kadın hayatta olduğu müddetçe başka bir kadınla
evlenmedi.125 Her türlü teselliyi ve en parlak saadeti bu huzurlu evinde buldu.
Peygamber Efendimize, babasından mîras olarak pek bir şey
kalmamıştı. Uzun zamandır himayesinde bulunduğu Ebû Tâlib ise, fakir ve zaruret
içinde idi. Bu bakımdan, Hz. Hatice'yle evleninceye kadar bin bir meşakkat ve
zahmet içinde hayat sürmüştü.
Hz. Hatice'yle evlendikten sonra, onun servetini ticarette
kullandı ve bir derece genişliğe kavuştu. Fakat, zevcesi bol servet sahibi iken,
o, yine israfa, gösteriş ve lükse kaçmadı. Eski mütevazi ve sâde hayatına yakın
bir yaşayışı devam ettirdi. Üstelik, dünya malına da kalbinde yer vermiyordu.
Onun o yüce ruhunu bambaşka ulvî ve kutsî duygular istilâ etmişti. Dünya ve
içindekilerin muhabbeti, o ulvî duyguları söküp atmaya hiçbir zaman muktedir
olamıyordu.
Daha sonra, Hz. Haticei Kübra'dan, Resûli Ekrem Efendimizin
sırasıyla Kasım, Zeyneb, Rukiyye, Fâtıma, Ümmü Gülsüm, Abdullah [Tayyib] ve
Tâhir adında yedi çocuğu oldu.126
Bu mes'ud aile yuvasında Kâinatın Efendisi ile Hz. Hatice,
en ulvî duygularla birbiriyle kaynaşmışlardı. Ali yuvasında hâkim olan,
karşılıklı emniyet, samimî hürmet ve muhabbet idi. Hz.Hatice, Kâinatın Efendisi
kocasından 15 yaş büyük olmasına rağmen, yüce şahsîyetinden dolayı kendilerine
karşı son derece nâzik, duygulu ve itinalı davranıyordu. Peygamber Efendimizin
şerefli hanımına karşı muhabbeti de fazlaydı. Öyle ki, vefatından sonra bile
hiçbir vakit muhabbetini kalbinden atmadı, gönlünün en mutena köşesinde ebedî
beraberliğe kadar sakladı.
Resûli Ekrem Efendimiz, Hz. Hatice'nin keremkârlığını,
hayırseverliğini ve kendisine yaptığı büyük yardımı her zaman yâdederdi. Bu
yâdediş, Hz. Âişe Validemize, "Haticei Kübra'dan başka, Nebîyyi Ekrem'in
zevcelerinden hiçbirini kıskanmadım!"127 dedirtecek ve onun kıskançlık damarını
tahrik edecek kadar fazla idi.
Nasıl yâdetmezdi ki?.. Sekiz çocuğundan biri hâriç
diğerlerinin annesi o idi. Herkes ona düşman iken, ona dost elini uzatan, o idi.
Her türlü ızdırap ve sıkıntı karşısında kendisini teselli eden, o idi. Herkesin
ona arka çevirdiği bir zamanda yanıbaşından ayrılmayan, o idi.
Elbette, böylesine yüksek duygu ve meziyetler sahibi
zevcesini, Peygamber Efendimiz hiçbir zaman unutmayacak ve onu her zaman hayırla
yâdedecekti.
122 ibni Hişam, Sîre, c. 1, s. 201; ibni
Sa'd, Tabakat, c. 1, s. 131.
123 İbni Sa'd, A.g.e., c. 1, s. 131.
124 İbni Hişam, A.g.e., c. 1, s. 200201;
Taberî, Tarih, c. 2, s. 197.
125 ibni Hişam, A.g.e., c. 1, s. 201.
126 ibni Hişam, A.g.e., c. 1, s. 202; ibni
Sa'd, Tabakat, c. 1, s. 133.
127 Müslim, Sahih, c. 7, s. 133, |